19 Ağustos 2015 Çarşamba

Cennetten bir köşe: Maşukiye


 
Mis gibi bir orman havası, ayağınızın altından akıp giden buz gibi bir şelale suyu ve kuş sesleri eşliğinde balık sofrası… Nasıl, kulağınıza hoş geldi mi?

Asla vazgeçemediğim yerlerden biridir Maşukiye. Belki çocukluğumun geçtiği yerler olmasından, belki de doğa sever biri olmamdan kaynaklanıyor. Şu an Ankara’da yaşıyor olmama rağmen halen sık sık Maşukiye, Kartepe ve Sapanca koşa koşa gittiğim yerlerdir. Üçü de olmazsa olmazlarımdan, ama hepsini bir yazıya sıkıştırmak çok acımasızlık olur. Hepsinin ayrı ayrı anlatılması gereken güzellikleri var.

Stresli bir şehir yaşantısından mı kaçmak istiyorsanız, moraliniz mi bozuk, değişikliğe mi ihtiyacınız var ya da romantik bir hafta sonu mu yaşamak istiyorsunuz. Hepsinin cevabı Maşukiye. Yemyeşil doğasıyla Sapanca Gölü’ne komşu Maşukiye; yılın tüm ayları İstanbul, Adapazarı, Bursa ve Ankara’dan ziyaretçi akınına uğruyor. İster beraberinizde getireceğiniz yiyeceklerle piknik alanlarında kendi yiyeceğinizi kendiniz hazırlıyor, isterseniz Maşukiye’de ki restoranlar da dilediğinizi yiyebiliyorsunuz. Hemen hemen herkese hitap edecek yiyecekler var. Ama benim favorim kiremitte tereyağında alabalık ve yine kiremitte tereyağında eritilen köy peyniri. İsterseniz ızgara çeşitleri, kiremitte mantar, salata çeşitleri v.s. de mevcut. Fiyatlar ise abartılacak gibi değil. Her birinin fiyatı 15-20 tl arası değişiyor. Yemeğinizin üstüne semaverde güzel bir çay keyfi yapabilirsiniz.

 
 
Yemekler yendi, çaylar içildi, sırada yemyeşil doğada su sesi eşliğinde yürüyüş yapmak var. Maşukiye çok zengin bir bitki örtüsüne sahiptir. Gittiğiniz döneme göre, yürüyüş esnasında size eşlik edecek olan kokular değişiyor. Örneğin ben her haziranda mutlaka oradayım. Ihlamur kokusu en sevdiğim kokudur.

Yürüyüşten sonra eve dönmeden önce arkadaşlarınıza, sevdiklerinize küçük güzel hediyelikler alma şansınız da var. Hatta belki böyle bir yerden ayrılmayı bile istemeyeceksiniz. Ağaç, kuş ve su sesi eşliğinde güzel bir gece geçirmeyi kim istemez ki. İşte böyle durumlar için düşünülmüş oteller de mevcut. Sizlere tavsiye edebileceğim birkaç ling veriyorum:


(Bunlar da benim güzel kızlarım)

 
Maşukiye’ye hayatınızda bir kez de olsa mutlaka gitmenizi tavsiye ediyorum. İnanın pişman olmayacaksınız.
 
 
                                    Hülya TUNÇ

17 Ağustos 2015 Pazartesi

Son Kamelya


 
 
 
Sarah Jio “Mart Menekşeleri” ve “Böğürtlen Kışı” adlı romanlarından sonra, bu kez karşımıza “Son Kamelya” adlı romanıyla çıkıyor. Diğer romanlarında olduğu gibi geçmiş ve gelecek bir arada anlatılıyor. Yine geçmişte yaşanan gizemli olaylar, sırlar, cevap bekleyen sorular gün yüzüne çıkıyor. Yazarın güzel anlatımı ve yalın dili sayesinde diğer romanlarında ki akıcılık aynen devam ediyor ve sıkılmadan zevkle okuyabiliyorsunuz.

Kitabın konusuna gelince; genç güzel bir kadın olan Anna ile yakışıklı bir adam olan Lord Edward tanışırlar. Adam kıza aşık olur. Kızın cephesinde olaylar farklıdır ama kız aile baskısı nedeniyle bu adamla evlenir. Büyük gösterişli bir köşkte yaşamaya başlarlar. Bir süre sonra kızın geçmişiyle ilgili bir sır ortaya çıkar. Bu sırrın çıkışıyla Lord Edward’ın eşine olan aşkı biter ve eşinden uzaklaşır. Anna altın kafese kapatılmış kuş misali, çiçeklerle donatılmış bahçesinde yaşamaya başlar. Yanında sadece çocukları vardır.

Yıllar sonra fakir bir fırıncının kızı olan Flora kendisini bir dadı gibi göstererek Livingston köşküne girer. Flora bitkiler hakkında geniş bir bilgiye sahiptir ve ailesine yardım edebilmek adına uluslararası çiçek kaçakçılarının arasına girmiştir. Köşkte işe başlama sebebi de budur. Köşke ait botanik bahçede “Middlebury Pembesi” adı verilen kamelyayı aramaya başlar. Asıl hikaye bundan sonra başlar. Aşk, cinayet, entrika…

Yıllar sonra Addison Sinclair adlı bir bahçe tasarımcısının yolu bu köşke düşer. Dünyaca ünlü bu bahçeyi incelemek istemektedir. Bahçenin gizemli geçmişini çözmeye başlar ve dehşet veren gerçekler su üstüne çıkar.

Son Kamelya, Leydi Anna, Flora Lewis ve Addison Sinclair adlı üç güzel ve güçlü kadın karakterin üzerine kurulmuş bir romandır.

Keyifli okumalar dilerim…